GRUP FIRMALARINDAN YAPILAN İTHALATTA DOĞRU GÜMRÜK KIYMETİ BEYAN EDİYOR MUSUNUZ?
Global dış ticaretin yaklaşık %60’ı firmanız
gibi çok uluslu şirketlerin iştirakleri arasında gerçekleşmekte ve bu kapsamdaki ithalatlarda gümrük vergisi
uygulamasında satış bedeli yönteminin esas alınması konusunda sorunlarla
karşılaşılmaktadır. Bu konuda terazinin bir tarafında ad-valorem verginin
gerçek bir satış bedeli üzerinden hesaplanarak ithalatçı ülkenin çıkarlarının
korunması kaygısı varken, diğer tarafında da çok uluslu firmaların sırf
aralarındaki ilişki nedeniyle ticaretlerinin olağanüstü denetimle engellenmesi
sorunu yer almaktadır. OECD bu iki çelişen çıkar arasında denge kurmaya yönelik
tavsiyeler yayınlamıştır. ATSAN Gümrük
Müşavirliği olarak tarafımızdan çok uluslu firmaların ticari
faaliyetlerinin her türlü riskten korunması için dış ticaretle ilgili konularda
pro-aktif bir yaklaşım sergilenerek, işlemlerin aksamadan ve mevzuata tam
uygunluk içerisinde yürütülmesi sağlanmaktadır.
Son birkaç yılda yoğun olmak üzere çok uluslu firmalarımızın ana firma ile
mevcut alım-satım sözleşmelerine göre belirledikleri ve ithalat esnasında beyan
edilen eşya kıymetlerinin, 4458 sayılı Kanunun Gümrük Kıymetinin belirlenmesine
ilişkin hükümlerine göre beyan edilmesi gereken kıymetten düşük olmasından
dolayı müeyyidelerle karşılaştıkları görülmüş ve benzer durumda bulunan ve risk
kapsamında oldukları değerlendirilen firmalarımız için bu bilgilendirme notu
kaleme alınmıştır.
Bildiğiniz
üzere uluslar arası vergilendirmenin en önemli meselesi olan transfer
fiyatlandırması çok uluslu firmaların merkez ve farklı ülkelerdeki iştirakleri
arasındaki ticarete konu mal ve hizmetin fiyatını, bağımsız taraflar arasındaki
gibi müzakere yoluyla oluşması söz konusu olmadığından, belirli formüllere göre
tespit etmek için kullandıkları bir uygulamadır.
Firmanız
gibi çok uluslu şirketler mal ve hizmet fiyatlarını grubun toplam karını
maksimize edecek şekilde veya farklı öncelikleri doğrultusunda belirleyebilir.
Esasen
transfer fiyatlandırması uygulayan firmalar çoğunlukla satış fiyatını samimi
bir şekilde “nesnel fiyat - the arm’s length price” yaklaşımına uygun
belirlemeye gayret ederler. Her ne kadar transfer fiyatlandırması bir tür vergi
düzenlemelerini ihlal yöntemi olarak görülmese bile Gümrük İdaresince vergi
incelemelerinde riskli bir alan olarak görülmektedir.
Transfer fiyatı, global firmanın bağlı şirketleri arasındaki mal
ve hizmet ticareti için belirlediği fiyattır. Birincil amaç grubun karlılığını
arttırmaktır. Transfer fiyatlandırması da bu amaca yönelik adımlardan biridir.
Global firma, faaliyet gösterdiği ülkelerdeki vergi oranlarını göz önünde
bulundurarak grubun toplam vergi yükünü en aza indirmeyi hedefler.
Çok
uluslu şirketlerin merkezi, ana kuruluşu genelde gelişmiş ülkelerdedir ve
transfer fiyatlandırma yöntemleri bu firmalarca Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Ajansı’nın çok uluslu şirketlere ve vergi idarelerine tavsiyelerine dayalı
olarak belirlenir. Zira EİKA çok uluslu
şirketlere hangi ülkede ne ölçüde kar beyan etmeleri gerektiği yönünde
rehberlik edecek bilgileri sağlar.
Transfer fiyatlandırması konusunda OECD tarafından doğrudan vergi
uygulamaları için uluslararası bir standart önerilmiştir. Bu standart, vergi
yükümlülüğünün her vergi değerlendirmesinde “nesnel fiyat” kriterine dayalı olmasını tavsiye eder. Bu, temel
olarak bir çok uluslu firmanın
iştirakleri arasındaki satışa ait fiyatın, bağımsız taraflar arasındaki satışa
ait fiyata yakın olması gerekliliğini ifade eder. Sonraki aşamada uygulama,
çok uluslu şirket iştiraki olup yönetilen ithalatçıların bağımsız alıcılar gibi
muamele görmesine ve beyanın esas alınarak bu firmaların sırf çokuluslu şirket
olmaları nedeniyle her defasında sıkı bir denetimden geçmeden işlemlerini
yürütmelerine olanak sağlar.
Bu kapsamda OECD, yönetilen firmaların uluslararası ticareti aynen
bağımsız firmaların prensipleri doğrultusunda herhangi bir çifte vergilendirme
ve ceza riskiyle karşılaşmadan faaliyet gösterebilmelerini öngören genel kabul
görmüş bir tavsiye yayımlamıştır.
“Nesnel Fiyat “ Nedir?
Uluslararası
ticarette transfer fiyatlandırmasının kötüye kullanımıyla mücadelenin temelini
oluşturan ve “The Arms-Lenght Principle”
olarak ifade edilen yaklaşım esas olarak aynı kuruluşun iştirakleri arasındaki
ticarette yapay olarak belirlenen fiyatın, ad-valorem vergi uygulaması
açısından iki bağımsız tarafın müzakere ederek ulaştığı fiyat kadar kabul edilebilir
olmayacağından hareket eder. Bu nedenle transfer fiyatının bağımsız taraflar
arasında gerçekleşen ticarette geçerli fiyata yakın olması şartını arar.
Fakat
bu yaklaşımın uygulaması her zaman kolay olmayabilir. Örneğin iki ilişkili
tarafın küçük bir uçak motoru parçasının ticaretini yaptıklarını, bu motorun da
sadece tek firma tarafından üretildiğini düşünelim. Bu durumda kıyaslama
yapabilecek bir “arms length” fiyat olmayacaktır. Benzer şekilde royalti
uygulaması açısından Shell’in marka değeri nasıl tespit edilecektir?
OECD
düzenlemeleri ışığında transfer fiyatının kabul edilebilirliğini tespit yöntemleri üç başlık altında
sınıflandırılabilir. Bunlar;
1-
Kıyaslanabilir bağımsız fiyat yöntemi,
2-
Yeniden satış fiyatı yöntemi,
3-
Maliyet-artı yöntemidir.
Bu yöntemler Dünya Ticaret Örgütü Kıymet Sözleşmesi’nin 2-6.
maddelerindeki yöntemlere çok benzerdir. Bu üçü dışında uygulayıcılar için “işlemsel
kar yöntemleri” denilen “kar dağılımı” ve “ işlemsel net marj” yöntemleri de mevcuttur. İlk üç yöntemin
uygulanamadığı durumlarda işlemsel kar yöntemleri uygulanır. Kabaca ifade etmek
gerekirse bir nevi son yöntemin uygulaması gibidir.
Kıyaslanabilir Bağımsız Fiyat Yöntemi:
Bu yöntem aynı eşyanın bağımsız taraflar arasındaki satışına ait
fiyatın mukayesesine dayalıdır. Bağımsız satış, benzer iş alanında faaliyet
gösteren işletmelerin aynı eşyanın ithal ülkesindekine benzer piyasalarda
benzer miktarlardaki ticaretiyle ilgili olmalıdır. Veya ithalatçı firmanın aynı
eşyanın ticaretiyle ilgili olarak bağımsız satıcı veya kişilerle belirlediği
fiyattır.
Yeniden
Satış Fiyatı Yöntemi:
Bu yöntem normal olarak bağımsız alıcılara satış yapan
distribütörlere uygulanır. Temel olarak bağımsız taraflar arasındaki satış
fiyatından geriye doğru gidilmesi işlemine dayanır. Benzer eşyanın (aynı eşya
olması şart değil), bağımsız taraflar arasında, benzer miktarlarda ve benzer
piyasa koşullarında bağımsız olarak alınıp satılmış olması gerekir. Toplam
marjlar (satış gideri, kar payı vs) tespit edilerek ithalatçı firmanın işlemine
uygulanır.
Fakat
bu yöntemin uygulamasında karşılaşılan sorun; kıyaslama için kullanılacak
ticari verilerin, rekabet ortamında faaliyet gösteren firmalar arasında çok
farklılık gösterebilmesi ve sonuçta kabul edilebilecek bir ana eğilimin ortaya
çıkmamasıdır. Örneğin distribütörlük
faaliyetinde normal kar marjı %1’den %5’e kadar değişebilmektedir. Bu durumda
hangi oranın esas alınacağını belirleyen net bir kural koymak mümkün değildir.
Maliyet-Artı Yöntemi:
Bu yöntem hesaplanmış kıymet
yöntemiyle benzeşir ve daha çok yarı mamul satışı veya satışa ilişkin bir
hizmet şartı bulunduğunda kullanılır. Temel olarak, bağımsız oluşmuş fiyatlara
dayalı olduğu kabul edilerek ihracatçının katlandığı doğrudan maliyetlerin
hesaplanmasıyla işler. Maliyete mutat olan kar ve piyasa koşullarında olağan
görülen giderler ilave edilerek nihai rakama ulaşılır.
İşlemsel
Kar Yöntemi:
-
İşlemsel Net Marj Yöntemi: Bu yöntemin temelinde ithalatçı firmaya
ait marjların (maliyetler, kar payı, malzemeler vs) benzer firmaların benzer işlemlerindekilerle
kıyaslanması yatar. Maliyet artı yöntemine ve yeniden satış yöntemine
benzerdir.
-
Kar Dağılımı: Bu yöntem çok uluslu bir şirketin eşyanın üretim ve
dağıtımında rol alan tüm iştirakleri arasındaki kar paylaşımına ait detayların
bilinmesini gerektirir. Bu nedenle de grup içindeki şirketlerin geniş
katılımına ihtiyaç duyulacağından uygulaması zordur.
Transfer Fiyatlandırması Sözleşmesi:
Transfer fiyatlandırması
sözleşmeleri veya doğrudan başlığı böyle olmasa bile çok uluslu şirketlerin iştirakleri
arasındaki alım-satım ilişkisini ve fiyatı düzenleyen sözleşmeler dünya çapında
genellikle ana firma tarafından kaleme alınır. Faaliyetin tüm detaylarını,
iştiraklerin ilişkilerini, transfer fiyatlandırması politikasını ve zorlayıcı
hükümler içerir. Çoğunlukla ana firma ile alt kuruluş arasındaki sözleşme
şartları ana firma tarafından belirlenir ancak istisnai olarak bazen alt
kuruluşların da bağımsız taraf gibi fiyat konusunda müzakere edebildiği
görülür. Bu nedenle ithalatçı ülkeye gönderilen eşyaların bir satış değil de
transfer konusu olduğunu söylemek her zaman mümkün değildir. Gümrük idaresi
aralarında ilişki beyan edilmiş taraflar arasındaki bir satışla karşı karşıya
olduğunda transfer fiyatlandırması sözleşmesi incelenmesi gereken temel belgelerdendir.
Transfer fiyatlandırması
konusunda anlaşmak ana firma ile alt kuruluşlar arasında çözülmesi gereken bir
mesele olduğundan, çok uluslu bir şirket buna farklı açılardan yaklaşabilir.
Örneğin;
-
Bir ürünün tüm maliyetlerini karşıladıktan sonra nominal bir kar
belirlemek,
-
Ürünlerin her ülkeye satışı için ayrı bir sabit fiyat belirlemek,
-
Marjinal üretim maliyetinin üzerine değişken bir marj eklemek (örneğin alımın ana firmanın bulunduğu
ülkedeki alt firmadan yapılması halinde %10, başka ülkedeki alt firmadan
yapılması halinde %25 oranında),
-
Maliyetleri sabit fiyatlarla tanımlayıp toplam maliyet üzerine
belirli oranda bir marj eklemek, şeklinde olabilir.
Bu örnekler çok uluslu şirketlerin
benimseyebileceği strateji olasılıklarının sadece küçük bir kısmını
tanımladığından gerçekte ödenen veya ödenecek fiyat belirlenirken sözleşmedeki
fiyat belirleme hükümleri incelenmelidir.
Transfer Fiyatlandırması ve Gerçekte Ödenen/Ödenecek Fiyat:
İlişki içerisindeki taraflar arasında gerçekleşen işlemlerde çok
uluslu firma iştiraki ithalatçılar, satıcı ile aralarındaki ilişkiyi genellikle
açıkça beyan ederler. Bunun sebebi sadece ilişkinin varlığıyla gümrük
idaresinin satış bedeli yöntemini doğrudan atlamaması, ilişki halinde bir fiyat
manipülasyonu yapıldığı ön kabulüyle hareket etmemesidir. Grup içi ticaret oluşu fiyatın mutlaka bundan
etkilenmiş olduğu anlamına gelmez.
Fakat ithalatçı açısından bakıldığında gümrük vergisi ile kurumlar
vergisi matrahı arasında bir tercih yapılmak durumundadır. Zira biri artınca
diğeri azalacaktır. Genellikle doğrudan vergi olan kurumlar vergisi yerine ülkelerin
genelinde daha düşük oranlı bulunan gümrük vergilerinde yüksek matrahı tercih
ederler. Fakat karlılık oranlarına bağlı olarak yüksek gümrük kıymeti beyanının
da tek seçenek olmaktan çıkması mümkündür.
Nitekim özellikle global şirketlerin Türkiye temsilcilikleriyle
aralarındaki transfer fiyatını belirleyen sözleşmeler bu anlamda bir üçüncü
seçeneğe dayalı sözleşmelerdir.
Transfer
fiyatlandırması durumunda fiilen ödenen veya ödenecek fiyatın tespitinde iki
önemli faktör ortaya konmalıdır. Bunlar;
a) Taraflar arasındaki ilişkinin satış
fiyatını etkileyip etkilemediği,
b) Bir transfer fiyatı söz konusu ise bunun
eşyanın ithali anındaki gerçek/nesnel fiyat olup olmadığıdır.
Eğer fiyat ilişkiden etkilenmemişse ve satış anındaki gerçek
fiyatsa, satış bedeli fiilen ödenen veya ödenecek fiyat olarak kabul edilebilir. Komisyonlar, garanti şartları,
royalti ödemeleri bu kapsamda göz önünde bulundurulmalıdır.
Fakat unutulmamalıdır ki, transfer fiyatlandırması bulunan bir
ithalat ile karşı karşıya olunduğunda çok büyük ihtimalle satış fiyatı üzerinde
ana firma tarafından global bir yukarı veya aşağı yönlü uyarlama yapılmıştır.
Bu uyarlama, üç aylık, yıllık, iki yıllık gibi dönemler bazında olabilir. Başka
bir ifadeyle belirli bir dönem için bazı formülasyonlarla (önceki 2 dönemin
fiili gerçekleşmelerinin ortalaması gibi) belirlenen sabit fiyat, dönem sonu gerçekleşmeler
göz önünde bulundurularak son halini alır. Bu durumda kesin transfer fiyatı ancak
sözleşme şartları gereği dönem sonu uyarlamaları yapıldıktan sonra ortaya
çıkar.
Bu tür dönemsel uyarlamalar öngören sözleşmelere dayalı
ithalatlarda muhakkak dönem sonu gerçekleşme değerleri dikkate alınarak Gümrüğe
tamamlayıcı beyanda bulunulmalıdır.
Sıkça görülen ve her çok uluslu şirket tarafından gözden
geçirilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise, sözleşme metninde her ne ad
altında tanımlanırsa tanımlansın. Gümrük Kanunu’nun uygulanmasında işlemin
gerçek niteliğinin göz önünde bulundurulacağıdır. Örneğin sözleşmeyle ana
firmaya satın alma komisyonu adı altında, ithal edilen birim ürün üzerinden %5
komisyon ödeneceği belirlenmiş olsa da, ithal eşyası aynı grubun bağlı
ortaklığı olan üçüncü bir firmadan yapılıyor ise bu durumda satın alma
komisyonun varlığı kabul edilmeyecek ve bu kapsamdaki her ödemenin gümrük
kıymetine dahil edilmesi gereken bir fiili ödeme olduğu kabul edilecektir.
Dolayısıyla çok uluslu grup şirketleri arasındaki alım-satım
sözleşmelerinin, bu metinlerin lafzından öteye geçilerek esas itibariyle,
içerikleri ve işlemlerin niteliği itibariyle gümrük mevzuatı nazarından
değerlendirilmesi son derece önemlidir.
Bu konuda yine çok uluslu şirketlerin Türkiye iştirakleriyle
mevcut sözleşmelerinde sıklıkla karşılaşılan bir diğer transfer fiyatlandırması
yöntemi ise ithalatçıya veya distribütöre sabit kar marjı bırakılması
yöntemidir.
Önceki dönem gerçekleşmesinin ortalamalarına dayalı olarak, öngörülen
kar marjını bırakacak bir tahmini bedel üzerinden satışın gerçekleşmesi,
ithalatta bu bedel üzerinden beyanda bulunulması, eşyanın Türkiye’ye gelişinden
sonra nihai alıcıya ulaşmasına kadarki tüm giderlerin ise yurt dışındaki ana
firma adına Türkiye’deki iştirakince karşılanması esasına dayalı bu yöntem
konusunda değerli firmalarımızı uyarmak mecburiyetindeyiz.
Çünkü bu yöntem tamamen 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun kıymete
ilişkin 24 ve müteakip maddelerine aykırıdır.
Bu şekilde belirlenen satış bedeli gümrüklerce tespit edilmesi halinde
gümrük kıymeti olarak kabul edilmemekte, aynı veya benzer eşyanın biri biriyle
ilişkisi olmayan taraflarca ithalinde beyan edilmiş kıymetler emsal alınarak
yeniden tahakkuk gerçekleştirilmektedir.
Üstelik gümrük idaresince tespit edilen emsal kıymetin, transfer
fiyatlandırması sözleşmesiyle belirtilen şekilde ortaya çıkan ithalat
bedelinden daha yüksek olması hemen hemen kesindir ve bu durumda 4458 sayılı
Kanun’un 234. maddesine göre noksan alınan vergilerin 3 katı para cezasıyla
karşı karşıya kalınmaktadır.
ATSAN Gümrük Müşavirliği olarak tarafımızca; bu tür olumsuz bir
sonuçla karşılaşmadan önce değerli firmalarınızın yurt dışındaki ana grup
firması veya diğer grup iştirakleriyle aralarında mevcut alım-satım
ilişkilerini düzenleyen sözleşmelerin hükümlerinin Gümrük Mevzuatı açısından
incelenip, uygunluğunun değerlendirilmesi tavsiye edilmektedir.
ATSAN
Gümrük Müşavirliği olarak, bu konuda uzman kadromuzla, arzu ettiğiniz desteği
sizlere sunmaktan memnun olacağımızı bildirmek isteriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder